Kavga Daha Yeni Başlıyor
1980 yılında Türkiye ekonomisinin neoliberal politikalar ışığında yeniden dönüşümü için hazırlanan ve 24 Ocak Kararları olarak literatüre giren ekonomi politikaları, en çok emekçilere zarar verdi. Tarımda verilen desteklerin kaldırılmasını, hızlı özelleştirme hamlelerini berakberinde getiren politikalarla emekçiler güvencesizliğe itildi. Bugün de AKP'nin uyguladığı ekonomi politikalarının 24 Ocak'ta ilan edilen kararların devamı niteliğinde olduğu görülüyor. Biz de 24 Ocak Kararları'nın ilan edilmesinin 31'inci yıl dönümünde bu kararların etkilerini TEKEL işçisi Sevim Ulaş, EMO İzmir Şubesi Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı Mahir Ulutaş ve Tarım Orkam-Sen İzmir Şube Başkanı Veli Yaprak ile konuştuk.
ÖMRÜM TEKEL’DE ÇÜRÜDÜ
Son ana kadar 4-C’ye geçmemek için direnen, AKP Ankara İl Merkezi Tekel işçileri tarafından işgal edilirken, işçiler kendini köprüye zincirlerken eylemlerin örgütlenmesinde en önde yer alan Sevim Ulaş aylardır bir yere yerleştirilmeyi bekliyor. Kendisine ve diğer işçilere dayatılan 4-C daha başlamadan çileler başlamış. Ömrüm Tekel’de çürüdü’ diyen Ulaş ile 24 Ocak kararlarının kamu işçisinden götürdüklerini konuştuk.
AĞIR ÇALIŞMA KOŞULLARINDA ÇALIŞTIK
Öncelikle TEKEL fabrikasının çalışma koşulları hakkında bilgi veren Ulaş, Tekel’ in tuz işletmeleri hariç bütün birimlerinde çalıştığını, Bu birimlerden en tehlikeli, işçiye uygulanan baskı, sağlıksız ortam ve haksızlığın en çok yaşandığı birimin yaprak tütün işletmeleri olduğuna dikkat çekti.Tütün işkolu ağır işkollarından olması ve çalışanların 15 yıl çalışma sonucu emekli olması gerekirken, diğer iş kolları gibi değerlendirilip daha çok çalıştırıldığını belirten Ulaş, “Yüzlerce işçinin bel ve boyun fıtığı, astım, bronşit, zatüre ve kanser olduğu ve bunlarında meslek hastalığı sayılması gerektiği halde bizleri kaderimizle baş başa bırakmışlardır” şeklinde konuştu.
İŞÇİLER GÜVENCESİZ ÇALIŞMAYA MAHKUM EDİLDİ
24 Ocak Kararları’nın her yönüyle kamuda çalışanlara, sendikal örgütlüğün kısıtlanması, güvencesiz çalışma sistemini yaratmak, az işçi ile çok iş ve insan sağlığını tehlikeye düşürecek politikalar içerdiği tespitinde bulunan Ulaş, “1980 den sonra kamuda işe girenlere kadro kısıtlaması getirilmiş işçiler güvencesiz çalışmaya mahkum edilmiştir. Bizler de bu kararların uygulandığı en ağır dönemde çalıştık. Hem sağlıksız ortamlarda hem de en az ücretle çalışıyorduk. Bağlı olduğumuz sendika Türk-İş sadece zamlarla ilgili ufak eylemler yaptı. Ne güvencesizliğe karşı, ne işçi sağlığı için ne de kadrolu çalışmak için hiçbir girişimi yoktu bağlı olduğumuz sendikaların” şeklinde konuştu.
TÜRK-İŞ’İN TESLİMİYETİNE KELİMELER YETMEZ
Yıllarca çalıştığı TEKEL fabrikalarının, 24 Ocak Kararları sonucunda uygulanan özelleştirme politikaları dolayısıyla tek tek kapandığına şahit olan Ulaş, “Bunları yaşamak ve bunlara karşı direnmeyip teslim olmak Türk-İş gibi sendikaların bu politikalara teslim olmalarını anlatmaya kelimeler yetmez sanıyorum” diyerek bağlı bulunduğu sendika olan Türk-İş’e tepkisini dile getirdi.
Sendikaların uyguladıkları politikaların, Tekel işçilerini 4-C ye geçmekten başka çare bırakmadığını söyleyen Ulaş, “Özelleştirme sonucu işsiz kalanlara 2004 yılında 4-C ucubesini yarattılar. Buna ilişkin direnişimizi yıllarca sürdürdük. Önce Türk-İş bizi ortada bıraktı sonra''yüksek yargıda''diyerek Tek Gıda işçiyi ortada bıraktı. Türk-İş gibi sendikaların işçiyi satışından sonra KESK 4-C ye ve 4-B ye karşı mücadelesini yükseltmelidir. KESK, 4-C ye geçen tüm işçileri üye yapıp eylemi kaldığı yerden yukarıya taşıyarak, sonuç alınıncaya kadar gerekeni yapmalıdır” dedi.
KESK MÜCADELEYİ YÜKSELTMELİ
4-C ye imza atanların tamamının işbaşı yağtığını, ancak 31 Aralık itibariyle iş akitlerinin askıya alındığını belirten Ulaş, ne zaman işbaşı yapacaklarının belli olmadığını söyledi. Güvencesizliğe karşı mücadele için KESK’in sorumluluk alması gerektiğinin altını çizen Ulaş, KESK’in 78 günlük direnişi devir alarak güvencesizliğe karşı mücadeleyi yükseltmesi gerekiyor. KESK’in elinde şu anda bu mücadelenin öznesi olan eski tekel işçileri bulunuyor. Onların sendikal bürokrasiyi rahatsız eden uzun zaman sonra Türkiye işçi sınıfı tarihine armağan ettikleri mücadeleci pratiklerden KESK’ in yararlanması gerekiyor. Kavga bitmedi daha yeni başlıyor” dedi.
Saldırının olduğu yerde direniş de olacaktır 24 Ocak Kararlarına ilişkin EMO İzmir Şubesi Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı Mahir Ulutaş ise yaratılan tüm yok etmelere karşı tek çarenin direniş olduğunu tüm işçilerin, emekçilerin direnişinin kayıpları yeniden getireceğini ifade etti. Ulutaş, “Yüzbinlerce insanın işkence tezgahından geçtiği, her türlü hak arama mücadelesinin yasaklandığı, sendikacıların, meslek odası temsilcilerinin onlarca yıl hapis cezası ile karşılaştığı 12 Eylül darbesi ile Halit Narin’in “Şimdiye kadar işçiler güldü, şimdi sıra bizde” deyişinde somutlanan, sermayenin emekçi sınıflara dönük büyük saldırısı olan 24 Ocak Kararları bugün neredeyse tamamen uygulanıyor. Özellikle enerji alanında tüketiciyi değil, üreticinin çıkarlarını düşünen anlayış, tüm kamu kaynaklarını haraç mezat sattırıyor” şekinde konuştu
AKP’YE DİKENSİZ GÜL BAHÇESİ YOK!
İşçi sınıfına dönük büyük ekonomik saldırıların, baskının ve otoriteriyanizmin gölgesinde gerçekleştiği deneyimini Türkiye emekçi sınıfının edindiğini belirten Ulutaş, Tüm emekçi sınıfın ve onun temsilcilerinin baskılandığı, her tür kollektif kurtuluş umudunun hafızalardan şiddet ile silinmeye çalışıldığı darbe koşulları ile gerçekleştirilebilen bu ekonomik saldırılar, emekçi sınıfların dünya çapında büyük mücadeleler ile kazandığı tüm kurumlara büyük bir saldırı anlamına gelen özelleştirme ve piyasalaştırma uygulamaları olmuştur. 24 Ocak Kararları 12 Eylül’ün ruhu ve AKP’nin “ileri demokrasi”sinin anayasasıdır. Ancak birşeyi daha biliyoruz. Saldırının olduğu her yerde direniş de olacaktır. Nasıl ki, 12 Eylül darbesi ilerici, devrimci kesimleri yok edememiş ve özelleştirme saldırıları, her yerde emekçi sınıfların direnişi ile karşılaşmışsa, AKP’nin “ileri demokrasisi” de karşısında dikensiz bir gül bahçesi bulamayacaktır” dedi.
BİRLEŞİK EMEK CEPHESİ ŞART
“Birleşik bir Emek Cephesi”nin yaratılmasının koşullarının eskisinden çok daha olgunlaşmış görünmekte olduğu tespitini yapan Ulutaş, “24 Ocak Kararlarının ardından geçen 30 yıl, bu kararların uygulanabilmesi için işçi ve emekçi sınıflara dönük gerçekleşen, fiziki, ideolojik ve ekonomik saldırılar ve bunlara karşı verilen direnişlerle geçti. Önümüzdeki yıllar ise inanıyoruz ki ilerici-devrimci kesimlerin mücadelesi ile emekçilerin, bu “bütünleşik felaketin” deli gömleğini yırtıp atacakları günlere şahitlik edecektir” şeklinde konuştu.
Yaprak: Kararları ancak cunta uygulayabilirdi 24 Ocak kararlarından sonra sermayenin adeta at koşturduğu alanlardan biri de tarım sektörü oldu. 24 Ocak kararlarının tarım sektörüne etkilerini ise Tarım Orkam-Sen İzmir Şube Başkanı Veli Yaprak ile değerlendirdik. 24 Ocak 1980 yılında açıklanan kararların dönemin siyasal koşulları ve güçlü bir devrimci muhalefetin bulunması nedeniyle ancak Faşist Cunta eliyle uygulanabildiğini belirten Yaprak, “12 Eylül Faşist Cuntası baskı ve zor yolu ile toplumsal muhalefeti bastırmış; dönemin egemen güçlerinin ihtiyaçları doğrultusunda pek çok yasal ve anayasal düzenleme gerçekleştirilmişti. Cunta ve hemen ertesinden gelen ANAP hükümetleri döneminde devleti ekonomiden çekme gerekçesi ile kamusal alanın tasfiye süreci başlatılmıştı. Tarım da bu tasfiyeden payına düşeni fazlası ile aldı. Türkiye’nin serbest piyasa düzenine eklenme sürecinde pek çok tarımsal kuruluş reorganizasyon adı altında kapatıldı ve etkisizleştirildi” şeklinde konuştu.
ÜRETİCİLER SERMAYENİN İNSAFINA TERKEDİLDİ
24 Ocak Kararları'nın ana hatlarında devletin ekonomideki payını küçülten önlemlerin alındığına, KİT'lerdeki uygulamaya paralel olarak tarım ürünleri destekleme alımlarının sınırlandırıldığına, Gübre, enerji ve ulaştırma dışında sübvansiyonların kaldırıldığına, dış ticaretin serbestleştirilip, yabancı sermaye yatırımlarının teşvik edildiğine ve kâr transferlerine kolaylık sağlandığına dikkat çeken Yaprak, “24 Ocak kararları ile 1980 öncesinde yaşanan yüksek enflasyonun en önemli nedenlerinden biri olarak görülen tarımsal destekleme politikalarının, mümkün olduğunca hızlı bir şekilde tasfiye edilmesi hedeflenmişti. Desteklemelerin kaldırılması ile birlikte Tarımsal üretim süreçleri tamamen üreticilerin aleyhine piyasanın insafına terk edildi” şeklinde konuştu.
24 Ocak Kararları nelerdir?
24 Ocak 1980 tarihinde ekonomik literatüre geçen ve Türkiye'nin neoliberal politikalar çerçevesinde yapısal dönüşümlerini içeren bir program, Süleyman Demirel'in, 1979 yılında Başbakanlık Müsteşarlığı'na getirdiği Turgut Özal'a yeni bir ekonomik istikrar programı hazırlama görevi vermesiyle hazırlanmıştır. 24 Ocak 1980'de kamuoyuna açıklanan kararlar ana hatlarıyla şu şekildedir:
1. %32,7 oranında devalüasyon yapılarak günlük kur ilanı uygulamasına gidilmiş,
2. Devletin ekonomideki payını küçülten önlemler alınmış, KİT'lerdeki uygulamaya paralel olarak tarım ürünleri destekleme alımları sınırlandırılmış,
3. Gübre, enerji ve ulaştırma dışında sübvansiyonlar kaldırılmış,
4. Dış ticaret serbestleştirilmiş, yabancı sermaye yatırımları teşvik edilmiş, kâr transferlerine kolaylık sağlanmış,
5. Yurtdışı müteahhitlik hizmetleri desteklenmiştir.
6. İthalat kademeli olarak libere edilmiş, ihracat; vergi iadesi, düşük faizli kredi, imalatçı ihracatçılara ithal girdide gümrük muafiyeti, sektörlere göre farklılaşan teşvik sistemi ile teşvik edilmiştir.
Kaynak:Birgun.net
Haberimizi Paylaşmak için aşağıdaki butonları kullanabilirsiniz.
0 yorum:
Yorum Gönder
Değerli ziyaretçilerimiz sitemizde yorumlarınızın yayınlanabilmesi için yapılan yorumların konu ne olursa olsun hakaret veya beddua içermemesi gerekmektedir. Bu tarz söylemler cevap hakkı doğurmakta sitemizi zan altında bırakmaktadır. Kesinlikle hakaret veya beddua içeren yorumlar yayınlanmıyacaktır. Yorum yayınlanma süresi 1 saat ile 1 gün arasında değişmektedir.