Öğretmen İstihdamı Sorunuda 4/C Gibi Çözüm Bekliyor.
Günümüzün popüler değerleri olan makam, servet ve şöhreti vaat etmediği halde, öğretmenlik mesleği kadar methedilen, hakkında şiirler yazılan, şarkılar söylenen, türküler yakılan başka bir meslek var mıdır?
Soruyu rahatlıkla "yoktur" diye yanıtlamak mümkün. Öğretmenlik bir yandan "Tanrı mesleği" "peygamberlik görevi" olarak kutsanırken; diğer yandan gelecek nesillerin sâni-i olarak veciz ifadeleremuhatap olmuş; bir harf öğretmeye bedel "kırk yıllık köle olunmakla" şereflendirilmiş; kaleminin mürekkebi şehitlerin kanından üstün tutularak "asil meslek" unvanına layık görülmüştür.
Öğretmenlik, Milli Eğitim Temel Kanunu'nda; "Devletin eğitim öğretim ve bununla ilgili yönetim görevlerini üzerine alan özel bir ihtisas mesleği" olarak yer alırken; eğitim bilimleri literatüründe; öğretim programlarında yer alan amaç ve kazanımları, pedagojik formasyonuyla öğrencilere kazandırma mesleği veya "davranış değiştirme mühendisliği" olarak tanımlanmıştır.
Modernizmin yılın gün ve haftalarını, yetmezse yılın tamamını; kurum ve kuruluşlara, mesleklere, özel şahsiyetlere, geleneksel değerlere, duygulara vs. pay etmesine de denk düşecek şekilde, harf inkılabından sonra Millet Mektepleri'nin açılışı ve Atatürk'e "Başöğretmenlik" unvanının veriliş günü olan 24 Kasım 1928 tarihinin anısına 1981 yılından itibaren her 24 Kasım ülkemizde "Öğretmenler Günü" olarak kutlanmaktadır. Mili Eğitim Bakanlığı ve eğitim sendikalarının düzenlediği kutlamalarda, öğretmenlik mesleğinin önemi vurgulanıp, sorunları kamuoyunun dikkatine sunulmaktadır.
Küresel düzeyde yaşanan değişim ve dönüşüme paralel olarak; öğretmenlerin sorunları ve hedefleri de değişmiş, ülkemizin klasik değerleri arasında olan "köy öğretmenliği" eğitim tarihi ve romanlardaki yerini almış, ilk ve ortaöğretim öğretmenleri arasındaki eğitim süresi ve statü farkı kalmamış vs... Meslekî alanda iyileştirmeler sağlansa da sorunlar bitmemiş, zamanın ruhuna da uygun yeni sorunlar ortaya çıkmıştır.
Öğretmen sorunlarının tümüne bir yazıda değinmek mümkün değil, ancak bu yazıda eğitim sisteminin önemli ve öncelikli bir sorunu olarak "öğretmen istihdamı ve çeşitliliği" hakkında bir değerlendirme yapılmaya çalışılacaktır.
Halen ülkemizde okulöncesi, ilk ve ortaöğretim kurumlarında idareciler ile birlikte 700.000'den fazla öğretmen görev yaparken, eğitim fakültesi veya fen-edebiyat fakültesi mezunu 300.000'den fazla öğretmen adayı; "kurs kurs", "sınav sınav" koşuşturarak öğretmen olma hayallerini gerçekleştirmeye çalışmaktadır. Üstelik bu yıl "farklı ümit ve beklentilerle!" iz sürülüp ortaya çıkarılan ÖSYM'deki kopya skandalı ile öğretmen adayları ikinci kez sınava girmek zorunda kalmış ve öğretmen olma hayalleri karabasana dönüşmüştür. Kopya skandalından sonra, gelecek yıl için, sürecin nasıl olacağı ile ilgili belirsizlik ise daha şimdiden mezun ve mezun olmayı bekleyen öğretmen adaylarının uykularını kaçırmaya yetmiştir.
Halen okullarımızda aynı görevi görev yapan öğretmenler üç ayrı şekilde/statüde istihdam edilmektedirler. Kadrolarından kaynaklanan farklılıktan dolayı öğretmenlerin sosyal hakları, iş güvenceleri, ellerine geçen maaş/ücret ve geleceğe dönük beklentileri eşit değildir. Bu eşitsizlik, önemli bir sorun olarak öğretmenlerin performansını olumsuz etkilemekte ve eğitimin genel amaçlarının önünde engel teşkil etmektedir. Bu öğretmenler kimlerdir:
1. Kadrolu öğretmen: 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu'nun 4/A bendine göre istihdam edilen ve eğitim sistemi içerisinde ana gövdeyi oluşturanlar bu öğretmenlerdir. Devletin "şefkatli kolları arasında" memur olarak asli-sürekli kamu hizmeti ifa etmektedirler. Koşulları en iyi olan öğretmenlerdir. Kendi içlerinde başöğretmen, uzman öğretmen kadrosunda olanları da vardır. (2006 yılında başlayan öğretmenlikte kariyer basamakları uygulaması Anayasa Mahkemesi'nin kararı ile durdurulmuş ve halen belirsizlik devam etmektedir.) Çalışma koşulları ve özlük hakları bakımından daha iyisini hak etmektedirler, bu yöndeki çabaları sürmektedir.
2. 4/B'li öğretmen: 657 sayılı DMK'nın 4/B bendine göre istihdam edilen öğretmenlerdir. Uygulamaya ilk kez 2004-2005 öğretim yılında "Kısmi Zamanlı Geçici Personel" adıyla ve 657 sayılı DMK'nın 4/C maddesi kapsamında başlanmış, daha sonraki yıllarda uygulama geliştirilerek devam etmiştir. Yargı kararlarının da etkisiyle yapılan iyileştirmelere rağmen, kadrolu öğretmenler ile aralarındaki farklar devam etmektedir. Sözleşmeli öğretmenlerin "ilk hedefleri" kadrolu olabilmektir. Araştırma bulgularına göre, bu öğretmenler, kadrolu öğretmenler karşısında eziklik hissetmekte, geleceklerine dönük belirsizlik, kaygıya, özgüven eksikliğine yol açmakta, dolayısıyla iş performansları olumsuz etkilenmektedir.
3. Ücretli öğretmen: Öğretmen sayısının yetersiz olması hâlinde Millî Eğitim Bakanlığı Yönetici ve Öğretmenlerinin Ders ve Ek Ders Saatlerine İlişkin Kararlar kapsamında görevlendirilen öğretmenlerdir. Ücretli öğretmenlik, önceki yıllarda 657 sayılı DMK'nın 86'ncı maddesi kapsamındaki "Vekil Öğretmenlik" yerine ihdas edilen bir uygulamadır. Ücretli öğretmenler, çalışma koşulları en mahrum olan okullarda görev yapmalarına rağmen, özlük hakları en yetersiz olan öğretmenlerdir. Bu koşullarda ücretli öğretmenlerin evlenip yuva kurmaları, geçimlerini sağlamaları neredeyse imkânsızdır. Genellikle ikamet ettikleri yerden uzakta görevlendirildiklerinden masrafları da çoktur. "Karın tokluğuna" veya "cep harçlığı" için çalışmak zorundadırlar denilebilir. Baş etmek zorunda oldukları sorunlar verimli çalışmalarını engellemekte, maalesef çoğu kez hem kendilerine hem de öğrencilerine "yazık" olmaktadır. Öğretmen açığı/ihtiyacı olduğundan kimsenin şüphesinin olmadığı bir zamanda, ancak istisnai bir tedbir olarak başvurulması gereken bu istihdam şeklini sürdürmenin haklı bir gerekçesi yoktur.
Türk eğitim sisteminin, öğretmenin yetiştirilmesi, istihdamının planlanması, atanması, atandığı yerde verimli bir şekilde çalıştırılması ve yer değiştirmesi bakımından ne dün ne de bugün başarılı olduğunu söylemek zordur. Bu durum ülke genelindeki okullar arasında olması beklenen/ gereken standartlara ulaşılmasının önündeki en büyük engeldir. Peki bu engeli ortadan kaldırmak bu kadar zor mudur? Evet kabul etmek gerekir ki zordur! Denenmedik yol, uygulanmadık yöntem kalmamasına rağmen istenilen sonucun elde edilememiş olması bu zorluğun sonucudur. Görünen o ki, mevcut idari yapılanma içerisinde sağlıklı bir sonuca ulaşmak da mümkün değildir. Ancak toplumun "yeni bir anayasa" talebinin kabul gördüğü bir zamanda, öğretmen istihdamı ve çeşitliliği sorununun "merkeziyetçi" bir anlayış yerine "ilçe ölçekli yerinden yönetim" anlayışı ile adil, bilimsel bir çözüme kavuşturulması mümkündür.
Haberimizi Paylaşmak için aşağıdaki butonları kullanabilirsiniz.
0 yorum:
Yorum Gönder
Değerli ziyaretçilerimiz sitemizde yorumlarınızın yayınlanabilmesi için yapılan yorumların konu ne olursa olsun hakaret veya beddua içermemesi gerekmektedir. Bu tarz söylemler cevap hakkı doğurmakta sitemizi zan altında bırakmaktadır. Kesinlikle hakaret veya beddua içeren yorumlar yayınlanmıyacaktır. Yorum yayınlanma süresi 1 saat ile 1 gün arasında değişmektedir.